Perşembe, Ocak 19, 2017

KENDI TOPUGUNA SIKMAK


Evet, dun kendi topuguma siktim. Nasil mi? Arkadasim beni bir LGBT grubuna 2 gun once  eklemis ve bunu sevgilim gordu. Aslinda hic kizmadi ve birsey soylemedi.

Lakin konusma tarzi o kadar incittiki beni, hayatimda iliskide hic hata yapmamis olan benim icin cok zor bir durumdu.

     Hayatimda ilk kez iliskide yanlis olan tarafta bulundum.  Ve moralim oyle bozuldu ki, sevgilimden ayrilmak istedim ve bunu ona soyleyemedim. Sadece bugun iyi olmadigimi konusmak istemedigimi soyledim.

       Bu verdigim tepkinin cok abarti oldugunu dusunebilirsiniz fakat oyle degil.
Bunun icin biraz detaya inmekte fayda var.
Ben bundan onceki 4 yillik iliskimde,  sevgilimi o ortamdan hep uzak tutmaya calistim. Bagirdim , cagirdim,  direndiysem de beceremedim. Ve onu hic affetmedim.

 O kadar yil cabaladim bu ortamdan uzak durmaya calisirken, Yeni iliskimde o ortamin tam icine dustum, ve sevgilimin o incitici konusmasina sahit oldum. Belki de onun yerine kendimi cezalandirdim.  Onun vermesi gereken tepkiyi ben kendime verdim. Yahut o kizginlik onun incitici konusma tarzina degilde kendime.. Ben kendi ayagima siktim. Bu sevgilime ilk gunden beri Facebook hesabini temizle,  instagramini temizle, gruplardan cik diye baski yaparken, uyarirken,  o uyarinin iliskinin 19. Gununde bana yapilmasi agrima gitti. Bu konuyu arkadaslarima anlattim onlar dahi kizdilar.  Cunku onlar icin bu basit olayin benim icin agir olacagini biliyorlar.
Uzgunum diyemeyecegim. Ben her zaman iliskimde guvenilir tarafken, bu sefer o guveni zerre de olsa kirmis oldum. Ve bu uzgunluk o guven yipranmasini tedavisi icin yeterli olmayacak.  Ozur dilense de , insanin aklinin bir kosesinde illaki bu olay gunun birinde canlaniverecektir.
Bir iliskide guven herseydir.  Kucucuk kusur koca guveni goturur; corbadaki sinek misali..
Kisacasi ben kendi topuguma siktim..

Not: Yazim , imla, karakter hatalari icin ozur dilerim. Telefondan ancak bu kadari elimden geldi.

Kirmizibasliklicocuk
19 Ocak 2017
16:12 

Salı, Ocak 17, 2017

KARANLIKTAKİ ÖZGÜRLÜK

Karanlıktaki Özgürlük.. 

Neden mi bu isim? Çünkü bir eşcinsel sadece karanlıkta özgürdür. Ancak karanlık, heteroseksüellerin ilişkiler üzerindeki tabularını, kalıplarının üstüne örtmeye işe yarar. Heteroseksüellerin düğünleri, nişanları, nikâhları,  balayları, kına geceleri, bir eşcinselin gözüne ve hatta tüm herkesin gözüne sokulur ve bir şey denmez de, bir eşcinsel çiftin birbirine sarılması toplumda derin yankılara yol açar. 

Kendi iradeleriyle, onsekiz yaşını geçmiş birbirini seven iki çiftin birbirine sarılması nedense ahlaksızlık, terbiyesizlik, günahkârlık adı altında büyük yankı uyandırır. İşte bizi örten, bu özgürlüğe ulaştıran yegâne şey, karanlık.
Karanlıkta, basmakalıplardan, o nefret içerikli bakışlardan kurtulma şansımız oluyor. Ne yazık ki, sevgi gibi kutsal bir şeyi karanlıkta göstermek zorunda kalıyoruz. Sevdiğimizle karşılıklı oturduğumuzda, gözlerinin içine yıllardır görmemişliğin hasretiyle bakıyor gibiyken sarılamamak, bir eşcinsel birey için en zor şeylerden sadece birisi. Bütün gün, toplumun baskısından, sözlerinden, hareketlerinden çekinerek sevdiğine dokunamamak..
Bu adil mi? Hayır! Hem de hiç adil değil. Sizler neredeyse gerdek geceniz'deki fotoğrafları çekip gözümüze sokacak kadar özgürsünüz ve biz sadece sarılmak istiyoruz ve bu ahlaksızlık oluyor..


Bir eşcinsel olarak sevdiğime sarılmak için, her günün karanlık olmasını diliyorum.. Karanlık olsun ki, o kötü bakışlardan, hakaretlerden, kötü sözlerden, tacizlerden, tehditlerden korunabilelim. 
Karşımızda el ele oturan heteroseksüel çiftlere karşı sadece suskun, birbirine kenetlenen iki çift göz.. Tanrım! Eğer oradaysan adaleti sağlamalısın. Yarattığın her eşcinsel kulun için adaleti sağlamalısın!
Umuyorum ki, bir gün dünya, insanların cinsel uzvunun nereye gireceğiyle değil de, o insanın topluma, kendine, çevreye olan yararıyla, verdiğiyle ilgilenir. 
Bir erkeğin penisinin kadına girmesi sonucu mu insanlar o kişiye saygı duyuyor? Yatak odası bizi neden bu kadar ilgilendiriyor? Ayşe teyzenin kocasıyla yatak odasında yaptığı iğrençliklerden neden bahsetmiyorsunuz? Ya da ayak fetişisti olan Fatma abladan? Doğru, genel kalıplarımız o penisin kime girdiğiyle alakalıydı değil mi? 

Umuyorum, ölmeden önce dünyanın diğer yüzünü görebilirim.. Kendi sevdiğime istediğim an, istediğim ortamda sarılabilir, koklayabilir, öpebilirim...



Kırmızıbaşlıklıçocuk
21 Aralık 2017
19:10


Pazartesi, Ocak 16, 2017

BEKLENTİ DAİMA YARALAR

BEKLENTİ DAİMA YARALAR

''Beklenti daima yaralar'' demiş Shakespeare ..
Nedir bu beklentiler?

Beklenti kavramı hayattan beklenti kavramı ile karıştırılmamalıdır, kişisel ilişkiler bazında bir zehir olan beklentiden söz etmekteyiz. İlişkilerde beklenti zehri daha sonra insanımsılara özgü tepkileri de doğurur; örneğin hayal kırıklığı, kırgınlık, burukluk hatta çocuk gibi küsme vs... Beklentinin büyüklüğü tepkinin de büyümesine sebep olur. İnsanımsı için 'Bu budur' durumu söz konusu olduğu için her koşulda belli dozda beklentisi vardır. Bu beklentilerin karşılanmaması sonucu kişi sızlanmaya başlar, kimileri alınır, kimileri küser, kimileri ise bayağılaşarak bir zaman değe verdiklerine kin besler.
Aslına bakarsanız ben ilişkilerimde her zaman beklenti içine girdim. Tabii ki istemeden. Beklentilerin yaralayacağını biliyordum, buna rağmen ister istemez beklentiye girdim. Ne kadar komiğiz değil mi? Bazen  atraksiyonlu bazense çocuk gibiyiz. Beklentimiz karşılanmadığında, beklediğiniz davranışlar karşı taraftan gelmediğinde çocuk gibi küseriz. Hemen ilişkiye olan güvenimiz, karşı tarafa olan umudumuz yeni açmaya çalışan bir fidanın rüzgâra dayanamaması gibi kırılıverir.Bir ilişkide beklentileriniz ne kadar çoksa, o ilişkinin yıkılma vaadesine o kadar çabuk yaklaşırsınız.

Yaşadığım ilişkilerde hep bir beklenti içine girdim ve sonu hüsran oldu.Çünkü beklediğim hiçbir şey ama hiçbir şey olmadı! Bırakın listeyi, o listeden 1 tanesi dahi yapılmadı. 
Bu yüzden size beklentisiz olun diyemem, demem. Ama o kontrolü kaybetmeyin diyebilirim. Aksi takdirde beklentilerinizi bir insana bağlayınca beklenmedik duygu ve değişimleri ve ani hayal kırıklıkları peşinizi bırakmayabilir Karşınızdakini ve sizi mutsuz etmeyecek bir hayat için beklentilerinizi azaltmalısınız..

Beklentisiz bir hayat dileğiyle..

Kırmızıbaşlıklıçocuk
16 Ocak 2017
23:21

AŞIK OLMAK BENLİĞE İHANET MİDİR?

AŞIK OLMAK BENLİĞE İHANET MİDİR?

İnsanoğlu, bencildir. Bencil'den kötü bir mana çıkartma amacında değilim. Bir atasözüyle özetlemek gerekirse ''Önce can, sonra canan..'' 

İnsanoğlu doğası gereği ilk önce kendini düşünür. İnsanoğlu, doğanın bir parçasıdır. Tıpkı aç bir aslanın ilk önce kendi karnını doyurup, ardından yavrularını beslemesi gibi.. İnsanlar doğanın bir parçası olduğundan, ilk önce kendi ihtiyaçlarını, kendini düşünürler.
Düşünün, bir apartmanda yangın çıksa kendinizi mi kurtarırsınız yoksa diğer komşularınızı mı? Tabii ki de doğamız gereği kendinizi.

Bu bizim doğamızda olan birşeydir. İnsanoğlu bunu kendisi, kültürle, çevreyle, toplumla yahut öğrenilme yoluyla öğrenmemiştir.

Peki doğanın bize vermiş olduğu bu dürtü, benlik dürtüsü'ne karşı aşkı nasıl açıklayabiliriz?
Aşık olmak insanın kendisine ihaneti midir? İnsan aşık olunca, üzülür, bunalıma girer, uykusuz kalır, yemez, içmez, asosyal olur, kimseyle konuşmayabilir. Neden? Bir kişiye aşık olduğu için. Yani başkası yüzünden kendi hayatını kısıtlamakta aslında insanlar. Bu da benliğe ihanet değil midir?
Sırf o istemedi diye istediğini giyinmemek, bütün gece bir kişi için ter dökmek, bir yere gittiğinde evdeymişsin gibi davranmak..
Kısacası kendine bir kırmızı çember çizmek.. Bunlar insanın kendine olan ihanetidir.

Birde şu pencereden bakmakta elbet fayda var.
Aşk bencillik midir?
Biz karşı tarafı, kendisi olduğu için mi seviyoruz? Ayrılınca neden ağlıyoruz?
Karşı tarafın doldurduğu o duygunun artık doldurulamayacağı için mi ağlıyoruz? Yoksa artık yanınızda olmadığı için, kendi bencilliğimizden mi ağlıyoruz?  İşin özü şu ki, biz karşı tarafı duygularınızı tamamladığı için mi seviyoruz yoksa benliğimizi tatmin etmek için mi?

Her iki pencerede de ihanet ediyoruz hem kendimize hem sevdiğinize..

Özet olarak aşk, neredeyse çoğu zaman benim dediğim olsun demek, kendinizi düşünmemek, kendinize ve karşınızdakine sınırlar koymak, kırmızı çember çizmek, benliğinize karşı tavırlar almak, kendi dünyanı ve karakterini karşıdaki kişiye göre şekillendirmek; benliğinize ihanettir.
Aşk tamamen ihanet demektir!
Peki ihanet etmek isteyen var mı?
Var!
Evet,
Ben bir hainim..
Kendime ihanet ettim..
Ya sen? Hain misin sevdiğim?..



ARALIK'IN SONU, BİR ÖMRÜN BAŞLANGICI


                                                                           

Aralık'ın sonu, bir ömrün başlangıcı


Aralık'ın son günü..
Çok umutsuzum..
Yeni yılın ilk adımı...
Yeni yıldaki hayatımın ilk adımı..
Umutsuzca yatağa uzanmışken,
bir kişiyle tanıştım..
O...
Güzel kalpli, ömür bakışlı..
Nevbaharım, güzel yüzlüm..
Hayatımın aşkı..
O an hissetiklerimi uzun zamandır hiç hissetmedim.
Hiç tanımadığım bir kimseye karşı hiç bu kadar önem vermedim.
Bütün gece boyunca kim olduğunu öğrenmek için araştırdım durdum..
Hayal ediyorum,
aynı şehirde ve aynı mekândayız..
Usulca boynumdan öpüyor,
sıcaklığını iliklerime kadar hissediyorum..
Günlerce bu hayali kurdum..
Bir gün buluşma kararı aldık,
ve o gün..
Elim, ayağım, gözlerim, nutkum, dimağım yerle yeksân..
Tanrım! Karşımdaydı..
Elim ayağım birbirine dolaşmasına rağmen,
yılların, yaşanmışlıkların sebebinden buz kütlesi gibiydim..
İçimse, Tanrı'nın gazabını yemiş bir insanın yandığı cehennem kadar sıcak..
O saniyeler..
Bana sonsuzluğu sunmuş o birkaç saniye,
bana kafamda sorduğum o sorunun cevabını vereli henüz birkaç saniye olmuştu..
''İnsan tanıyarak mı sever, dokunarak mı?''
O an henüz birkaç saniye kadar önce olmuş gibi aklımda..
Ben o kara gözlerle ilk kez o an tanıştım..

Gel dedi,
Sarıl dedi,
öp dedi,

Geldim,
Sarıldım,
Öptüm..

İşte böyle,
işte böyle..

''Demir olmak da zor değil, Sinan olmak da..''

16 Ocak 2017 
20:26
Kırmızıbaşlıklıçocuk


ÇİĞDEM GİBİ SEVMEK

ÇİĞDEM GİBİ SEVMEK



NOT: Blogdaki daha önceki yazılarımın hepsi silinmiştir. Bu haseble konu bütünlüğü sorunu yaşanılabilir.


Dünya gemisinin gün gelince yerinden oynayacak, çürüyecek ve kopacak çivilerindenim. Elbet bir gün bende yaşlanacak ve dünyanın çürümüş yüzüne doğru akıp gideceğim. Zaten dünya bu düzene göre kurulu değil mi?  Yaşamak için mi yaşamalı, yoksa bir şeyler yapıp da o vadeyi güzelleştirerek mi yaşamalı insan?
İnsan kendisini dünyadan, ilişkilerden, çevreden soyutlayarak yaşamak için yaşamamalı. İlişkiler kurmalı, çevre ile uyum içinde ve kendisini mutlu edecek bir şekilde, velhasıl : dünya gemisine bir çivi de kendisi çakmalı bir bakıma..

İşte bu geminin çokça zarar görmüş, yıpranmış çivilerinden olan ben, hayatı hep akan bir suya benzettim. İçerisine ne atarsan at, önüne ne koyarsan koy o su elbet akıp gidecekti.. Yani, hayatı nasıl geçirirsek geçirelim o hayat elbet geçecekti. Çokça yara almama rağmen, 2016 gibi Tanrının gazabına uğramış bir yıla lanet ederken, 2016 yılı birden bana göz kırpıverdi. Yeni yıl için, elime gümüş tabağı vererek, hafifçe sırıtarak uzaklaştı yavaş yavaş ve geçmişe doğru gitti..
Sinan! O kadar yaşadığım travmaların ardından hayatıma gelen güzel yürekli insan.. Bakışına, yüreğine, nefesine, gözlerine bir perinin eli değmiş sanki..
Acaba trajik vakıalar ardından bir insan tekrardan aşık olabilir mi? Başka birisine nefesim diyebilir mi? Mecnun olmak tekrardan mümkün mü, trajik yılların ardından?
Bunun cevabını bize hemen Çiğdem Talu veriyor aslında..

Çiğdem Talu ile Melih Kibar'ın hikayeleri değinmek lazım ..

Melih kibar besteci Çiğdem Talu ise söz yazarı. . Bir gün Melih Kibar'ın besteleri Çiğdem Talu'ya kadar gider ve Çiğdem Talu'yla ortak iş yapmaya başlarlar. Daha sonra gruba Erol evgin katılır.
Çiğdem Talu'nun Yazdığı Şarkıları Melih kibar besteleyip Erol Evgin söyleyecekti..
İlk zamanların ardından Çiğdem Talu ve Melih Kibar birbirine aşık olurlar ve her şarkıları birbirleri için yazar ve bestelerdi. Ama ortada büyük bir sorun vardi.. Çiğdem Talu  Melih kibardan 15 yaş büyü idi. .
Kadının erkekten yaşça büyük olması her dönem olduğu gibi o dönemlerde de hoş karşılamıyordu.Ama yinede aralarındaki bu engel ilişkilerinin başlamasının önüne geçemiyordu. İlk evliliğinden bir kızı olan saray terbiyesi almış annesiyle yaşayan çiğdem Talu için,

"Seni düşündüm dün akşam yine,
Sonsuz bir mutluluk doldu içime"

Diye tarif ettiği bir aşktı bu..
Ne yazık ki,

"Birde kendimi düşündüm sonra,
Bir garip duygu çöktü omzuma.."
Diye bağlıyordu tarifini..

Derken Melih kibar yüksek lisans için Londra'ya gitmek için gemiye bindi. Gemi kağıt gibi sallanıyordu..
Gemi fırtınaya yakalanmıştı..
Melih kibar korkudan etrafı dolanmaya başladı.. korkusunu atabilmek için..
Derken gemide bir piyanoya rastlar ve kafa dağıtmak için beste yapar.
Ertesi gün besteye söz yazması için Çiğdem Talu'ya posta ile yollar.. gemiden, fırtınadan hiç haberi olmayan Çiğdem Talu şarkının sözlerini ertesi gün Melih Kibar'a postalaması için babasıyla gönderir..
İşte o sözler..

İçimdeki Fırtına

Gün ağarırken tek başıma oturmuşsam,
Henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam,
Sen yoksan yine bende yorgun ve yalnızsam,
Hele bir de birde canim hasretine kapılmışsam,
Ve gözümde tütüyorsan buram buram

İste o an bir fırtına kopar
Sanki o an yer yerinden oynar
Hoyrat bir rüzgar eserken
Sallanan gemi misali
Sallanır durur içimde dünya ..

Çiğdem Talu 1983'de meme kanserinden ölünce artık başkasıyla evlenmiş olan Melih Kibar'a tek bir söz kalıyordu.

"bir kadın peygamber olsa, çiğdem olurdu o."

Evet sanıyorum ki, aklınızda hala daha ''Hadi canım! Bu ancak filmlerde olur'' diyorsunuz. Bunu duyabiliyorum..
Hayır efendim! Bu hala daha mümkün. Siz Mecnun oldunuz mu ki, bir Leyla bekliyorsunuz? Leyla'yı bulmak için önce Mecnun olmalı o insan.
Ve bir dilek dilemeli, geçmişe ve geleceğe..
Hayatındaki Leyla'sı için, Mecnun'u için.. Kerem'i için, Aslı'sı için.. Ferhat'ı için, Şirin'i için, Tahir'i için, Zühre'si için..

Demir olmak da zor değil Sinan olmak da..

Ve niceleri için..

Perşembe, Ocak 05, 2017

Eşcinsellik ve sadakat


Eşcinsellik ve Sadakat

Herkes yılbaşı için dilek diler ya da en azından içinden keşke şu, bu olsaydı diye geçirmiştir. Bense 3 yılın yanlızlığında hep aynı şeyi diledim.

''Tanrım! Beni sevecek, sadakat gösterecek, aklı üreme organına çalışmayacak gönlü güzel, yüreği güzel bir insan evladı..''
Tam 3 yıl boyunca hemen hemen her gün diledim. Fakat hiçbir zaman bu dileğe kavuşamadım. Gelenler ya seks amaçlı idi, yahut anlık heyecan arayan güruhlar idi. Eşcinseller sadakatli midir? Eşcinseller sürekli sex mi düşünür? Eşcinseller neden uzun zaman ilişki düşünemez? Bu tür sorulara cevap verebilmek için sanırım biraz konuyu açmakta yarar var.

Eşcinsellik evren varolduğundan beri insan hayatında varolan birşey. Peki ama en az heteroseksüel toplum kadar eski olan homoseksüel toplum neden ilişki konusunda bu kadar gelişemedi? Ülke politikaları mı? Din dogmaları mı? Sosyal baskı mı?

Üzgünüm bayım!
Üzgünüm!

Hiç birisi değil! Hepsinin suçlusu biziz aslında. Hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Hepimiz sevgi arıyor, fakat hepimiz aynı anda sex arıyoruz. Peki bu ikisi bir kişide birleşemez miydi? Sanıyorum ki cevap ''Her gün aynı yemek yenmez'' olacak.  En baskıcı ülkelerde dahi, eşcinsel sex yaşanabiliyorken, eşcinsel ilişki hiç yaşanmıyor nedense.  Bunun suçlusu gerçekten de devlet, din, toplum 3'lüsü mü?

Üzülerek söylüyorum bayım ; Hayır! Bunun sebebi bitmek bilmeyen şehvetimiz.

Arkadaşlarımla oturmuş eşcinsellik ve sadakat üzerine muhabbet ediyorduk. Birden arkadaşın bir tanesi, eşcinsellerin sevgili olamayacağını, sex'ten öteye gidemeyeceğine dair bir demeç verdi. Pasif gaylar'ın penisten, aktif gaylar'ın popo'dan vazgeçemeyeceğini, hergün aynı bedenin sıkıcı geleceğini bu sebeple sabit bir kişiyle ilişkinin mümkün olmayacağını iddia etti.
Haklı mıydı tezinde?
Belki de haklıydı. Şehvet ki, kaç devleti birbirine düşürdi bir kadının iki bacak arası yüzünden. Bu da mümkündü pek tabii.

Ama bakış açısı sürekli cinsellikten gidiyor, duygusallıktan bahseden nedense hiç mi hiç yok. Kimse mi eşcinsel ilişkiyi başaramamış? Hayır bayım hayır. Başaranlar var elbette..
Kimse Cheyenne Jackson ve Jason Landau çiftinden, Neil Patrick Harris ve David Burtka çiftinden, Elton John ve David Furnish çiftinden,  Ellen DeGeneres ve  Portia de Rossia çiftinden bahsetmez bile..

Peki bu kişilerin ilişkileri sex'e mi bağlı? Bu kişiler sex için mi birlikteler? Hayır bayım hayır! Aslında herkes sevebilir. Sorun şurda ki, hiç kimse böyle bir şeyin olacağına inanmıyor. Ortada dönen bir kehanet var sadece. Halbuki kaç kişi denedi ki ilişki kurmayı? Sadece ortada söylenen ''Bu ortamda ilişki olmaz, aldatılırsın. Hem geleceğin bile olmayacak'' kehanetinden ileri gitmemektedir.

Hal böyle olunca ne yazık ki, kimse ilişki düşünemiyor. Tabii ki, sosyal baskı, din ve devlet baskıları olabilir ve olacaktır. Ama bunlar nasıl ki eşcinsel sex yaşamana engel olamıyorsa, ilişki yaşamana da pek tabi engel olmayacaktır.

Hayatımız hep bahaneyle geçiyor beyler.. Umarım bu dünyadan göçmeden sex haricindeki, sahiplenme, sahiplenilme duygusunu tadarsınız..

Kırmızıbaşlıklıçocuk