Pazartesi, Aralık 26, 2016

Eşcinsel olduğumu Farketmem ve Kur'an Kursu Deneyimim

Ben deniz kenarında, küçük bir köy'de çoğunlukla anneanne-babaanne ekseni etrafında büyümüş asosyal denecek kadar - ya da insanlarla konuşmayı sevmeyen- bir çocuktum. 6 yaşımdan beri eşcinsel olduğumun farkındayım. 6 yaşında insan eşcinsel olduğunu anlayabilir mi? diye sorular olabilir. Anlıyormuş meğerse. Her zaman içimde bir korku vardı; biri öğrenmesin! Aman! Erkek egemen gücüz, biri öğrenirse maazallah! Biterim!

  Onlar gözümün önünde her türlü faaliyeti gerçekleştirirken hiçbir sorun çıkmazken, benim masumca birisine -leyla- gibi bakmam ve ardından anlaşılmamla kıyamet kopabilirdi. Hele ki de, etrafın homofobik insanlarla doluysa!  Daha küçükken - 6 yaşlarında- , Internet'te sürekli ''Erkeklerden hoşlanıyorum'', ''Cehennem'e gidecek miyim'' , ''eşcinsellikten nasıl kurtulurum'' , '' Eşcinsellik'ten kurtulmak için dua'' gibi şuan için komik gelen şeyler arardım.
Maalesef, bu çabalarımın tabii ki, hiçbir sonucu olmazdı. Eşcinsellik-din çelişkisi kafamda bir şimşek gibi çakıyor, o yaşlarımda dahi araştırmalarda idim. Ve bir gün 13 yaşıma geldiğimde  -durumumla alakasız- bir şekilde annemden bir teklif geldi.

Annem: '' Artık koca çocuk oldun, sülalemiz gibi hafız olma vaktin geldi, bu yaz gideceksin sende''
Ben: '' Nasıl yani? Ben mi? Ne..''
Annem: '' Bizler dindar bir sülaleyiz. Sülalemizde hafızlığa 5 yaşında başlanır 8 yaşında bitirilir, seninde artık başlaman gerekir. Sen geç bile kaldın!''
Ben: ''İyi peki de ben ne yapmalıyım, nasıl olacak bu?''
Annem: ''İzmir'de bir hatip okulu var, hem Fethullah Gülen'in kursu, güvenilir. Onların yurdu da var orada kalacaksın''

Ne yurt mu! Ben mi? Hem de izmir'de! Nasıl ya! Siz beni o kadar uzağa bir başıma mı göndereceksiniz yani?
Bir yandan korkuyor, bir yandan o kadar erkeğin arasına girince ne yapacağıma dair kendime sorular soruyordum. Düşünsenize 6 kişi aynı odanın içerisinde kalacağım! Aman Tanrım!

Bu benim için çok zor birşeydi.. Hele de kendimi çözme sürecinde! Farkedilme korkusu, ve karşımdaki çocuklardan hoşlanma korkusu birarada harmanlanırken, gün geldi ve çattı!
İlk kez İzmir'e gitmiştim. Havaalanı'nda kurs'un çalışanları -Kurs abisi ve hatim hocası- beni karşılamaya geldiler.

Bekir Hoca: ''Selamün Aleyküm evlat, hoş geldin!''
Ben: ''Hoş bulduk efendim''
Abdullah Hoca: '' Selamün Aleyküm mübarek! Nasılsın bakalım! Korktun mu?''
Ben: ''Evet biraz korktum. İlk kez uçağa bindim gözlerimi hep kapattım''
Ve ardından kahkaha attılar.
Ailem dindar olmasına karşılık giyim konusunda öyle değillerdi. Annemin bir tek başörtüsü vardı. Babamlarsa normal modern giyinimli, süslü püslü bir aileydi.
Fakat karşımda gördüğüm bu iki adam, sakallı, şalvarlı değişik giyimli olmaları, beni hem korkutmuş hem de ilgimi çekmişti.

Nihayet kursa geldik!

Kapı girişinde sekreterlikte oturan bir şişman amca vardı. İsmini hatırlayamadığım.. ''Hoş geldin mübarek '' dedi. - Neden bana mübarek diyorlar bunlar! Acaba kötü birşey mi yaptım ki küfür ediyorlar?- Derken bana odamı göstermek üzere valizimi aldılar.  Yurt çok ürkütücü biryerdi. Apartmanı bir yurda çevirmişlerdi. Etrafında en az 4-5 metrelik parmaklıklar vardı ve bahçesi kocamandı. Anlam verememiştim bir türlü..
5. kata çıktık ve karşıya doğru yürümeye başladık - Tanrım! ne bitmez bir koridordu, her kapının ardından bakan gözlerden öyle korkmuştum ki!-
Ve bir odanın kapısını açtı.

Bekir Hoca: ''Mübarekler, arkadaşınıza Allah'ın selamını iletin''
Odadaki bir çocuk(Adını hatırlayamadım): -Bekir hocanın dediğini hiç takmadan- ''Merhaba hoş geldin'' diyerek yetindi sadece.
Bir başka çocuk : ''Eyvah!'' dedi. Açıkçası ne demek istediğini anlamamıştım.
Diğer çocuklarsa sadece bakmakla yetindiler. Hiç ses bile çıkarmadılar.  Ardından hadi tanışın dediler. Aralarından bir çocuğun adı Hami idi. Ve Bekir hoca, ona, bana duş yerlerini, kahvaltı yerini, derslikleri göstermesi için ona emretti.
Hami benden daha uzunca, yakışıklılıkta zirvede benim gibi yurt dışından oraya hafızlık için gelmiş -ailesi Norveç'te dinden çıkacağı korkusuyla göndermiş-

Hami : ''Merhaba tekrar hoş geldin''
Ben: ''Hohohohohoş bul...''
Hami : ''Utanma bizde böyleydik, alışırsın'' demekle içime Niagara şelalesini boşaltmış oldu.
Ben: ''Tamam, teşekkür ederim'' dedim utanarak.
Hami: ''Hadi gel sana duşun yerini göstereyim, kapılar kilitli olduğu için kahvaltıyı ve dersliği yarın göstereceğim'' -meğerse her katta demirden parmaklıklı kapılar vardı. Üst katın alt kata, alt katın üst kata çıkmasını engellemek içinmiş. Böylece zeminle birlikte 5 kat bu şekildeydi.
Ben: '' Tamam, Bir duş alsam iyi olurdu zaten..'' -Annem titizlik hastası, ve bu bana da geçti maalesef
Hami gülümseyerek duşun kapısını açtı. İçerisi askeriyedeki duşlar gibiydi. Sırasıyla 9 tane duş vardı. Arkama dönerek;

Ben: ''Teşekkür ederim, su sıcak mı ?'' diye sordum.
Hami: ''Evet, kırmızı musluk sıcak su, açıver işte'' dedi bozuk Türkçesiyle..
Ben: ''Peki, gerisini ben hallederim''
Hami: ''Peki ben odaya gidiyorum, taso oynayacağız''
Ben: ''Tamam'' dedim. -Utangaçlığım 3 ay boyunca hiç geçmedi-

Ardından duşa girdim ve köpüklenmeye başladım. Birde suyu açtım ki o da ne! Sıcak su yok! Utandım da dışarı çıkmaya. Oturdum öylece duşun içine. 1 saat kadar bekledikten sonra;

Hami: '' Ne saat çıkacaksın? Birazdan abiler gelecek ve uyumamışsak çok kızacaklar söyliiim!'' dedi
Ben: İlk önce cevap vermedim daha sonra ''şey'' dedim.
Hami : ''Ne oldu?''
Ben:'' Suyu açamadım ki, köpüğün içinde kaldım''
Hami :'' Aç kapıyı, açayım sana''

O sırada bir sıcaklık bastı bana..
Hayatımdaki yaşadığım en büyük stres bu olmalıydı Tanrım! O kapıyı nasıl açacaktım? Bunun mümkünatı yoktu! Hayır hayır açamazdım. Aslında kapı da sağlam bir kapı değildi. Eliyle itse hemen açılabilecek kapıydı. Bu yüzden kapıya arkadan yaslandım.

Ben: ''Hayır sağol, soğukla idare ederim''
Hem ne kadar soğuk olabilir ki izmir haziranında sular?

Hami: '' Peki, ben gidiyorum fazla gecikme''
O sırada suyu açtım ve bir tuttum ki.. Tanrım su sanki Himalayalar'dan geliyor gibiydi..
Ben: ''Hamiiiiiiiii!! Gel gitme''

Hami bir kahkaha attı ve sonra;

Hami: '' Ne oldu? Çok mu soğuk geldi su?''
Ben: ''Üstümde bir şey yok, valizin içinde havlu versene''. -duşluk büyük bir oda olduğu için kabinde ıslanmasın diye, dışarıda odanın içinde bıraktım. Yıkanınca oraya çıkar kurulanırdım diye düşünmüştüm-
Hami : '' Ee nerde peki?''
Ben : '' Valizin içinde''
Hami : '' Valiz dolu neresinden bulacağım bunu?
Ben:'' Açsana valizi ya''
Hami : ''Oğlum, kilit var üzerinde şifre ne?''

deyince birden şifreyi unuttuğumu farkettim..
Ardından hami yüksek bir sesle;

Hami: ''Neden utanıyorsun ki benden? Sanki yiyicem seni!''

Bense o an hem mahcup, hem de ona karşı hissettiğim hoşlantı yüzünden onu içeri almak istemesemde kapıyı itmeye başladı.

Hami :''Biraz daha oyalanırsan, bünyamin hoca gelecek ve bizi burda görecek, ikimizi de falakaya çekecek!''
Ben: ''O kim ya?''
Hami : ''Manyağın biri. Tecvidi bize o öğretecek''
Ben:'' Anladım''
Hami : '' Açıyor musun kapıyı yoksa kırayım mı?''

Bende o sırada çıkarttığım pantolonu ve T-shirt'ü üzerime doğru kaplamaya çalıştım ve kapıyı açtım. Saçlarım her yerim köpük içerisinde duvara yapıştım ve başımı yere eğdim. Ardından hami içeri girdi ve yüzüme baktı bir kahkaha attı. Kafamı hiç kaldıramadım ama o an içimden - Allahım! Bu kadar yakışıklı ve güzel gülen biri olabilir mi!- demekten kendimi alamadım.
Ardından elini yanağıma getirip makas aldı.ve;

Hami :  ''Utanma artık birader! Sende ne çocuk gibi aa!''

O an birader dediğine mi üzülsem mi, makas aldığına mı sevinsem bilemedim.
O an hayatımda ilk kez birinden hoşlanmanın verdiği duyguyu tatmış oldum.

Neyse ki, duşu aldım. Hami kapının önünde beklemiş. Ve bööö yaparak, aklınca korkutmayı hedeflese de, karşısında benim gibi soğuk, hiçbir şeye tepki vermeyen, karanlık uçurumlu bir köyde yetişen bir çocuğun olduğundan bir haberdi.
Ardından odaya gittik. Benim üzerimde uzun eşofman , üstten uzun kollu eşofman vardı. Yatağa çıktım ve etrafı izlemeye başladım. Herkes birbiriyle oyun oynuyor - kimi güreşiyor kimi muhabbet ediyor-
Ardından saat 21:40 sularıydı. Hami birden;
Hami : '' Bünyamin hoca gelecek, ışıkları kapatın. Bahçe cezası yemek istemiyorum'' - bahçe cezası da neydi?
Hami benim paralelimde uyuyordu. Karşılıklı ranzaların ikinci katındaydık. Bir ara kendimi alamadım 10 dakika boyunca dalmışım.
En sonra gülerek;

Hami'': Hayırdır Kürşat, beni mi s*** ? neden öyle bakıyorsun? '' diye sordu gülerek.
Bense o an kafamı yastığın altında soktum ve üzerime çarşafı çektim. Gözlerim dolmuştu. İnsan'ın hoşlandığı kişinin böyle şekilde konuşması çok ağır gelmişti 13 yaşındaki bir ergene.

Ardından yatağımın merdivenine birisi sanki ayağını çarpmış gibi bir ses geldi aldırmadım, derkenden çarşafımın kenarı açıldı.
Hami : ''Yana kaysana''
Bende hemen yana kaydım ama yüzüne hiç bakmadım. Sırtım dönüktü de zaten. Dönmeyi de hiç düşünmüyordum. Zirâ kalbimi çok kırmıştı.

Hami : '' Ee, benimle konuşmayacak mısın?''
Ben yine ses vermedim. Ardından elini karnıma getirdi aniden. Tikim olduğu için bağırdım biraz. Ardından diğer odadakiler

Oda :'' Ooooooooo Hami hayırlı olsun.Kürşat çok erkencisin'' diye seslendi birisi. Diğerleri de ooo demeye devam ettiler. Ben o an daha da kafamı gömdüm yastığın içine. O sırada Hami tabi onlara laf atmakta daha sonra hocanın geleceğini seslerini kesmelerini söyledi ve yeniden yanıma sokuldu.

Hami :'' Ne yani darıldın mı bana? Tamam bir daha şakalaşmam bende seninle''
Ben: '' Sorun değil..''
Hami '' Gel de konuşalım biraz, uykum hiç yok..''

Ben yine de cevap vermedim. Her zaman farkedilme korkusu yaşayan bu çocuk, o an o duyguyla birlikte tavana çıkan korkuyla nasıl cevap verebilirdi ki?

Hami : '' İyi o zaman bende burada yatacağım. Taa ki sen cevap verene kadar!''

Ben o an yanımda yatacağı için hem mutlu hemde tedirgin bir sesle;

Ben: '' İyi sen bilirsin, yat.'' dedim.
O an tekrardan elini karnıma getirdi tam çığlık atacakken ağzımı kapattı elinle ve gülmeye başladı. O anki yaptığı hareket beni çok korkutmuştu. Sanki tecavüz edecekmişte, elini boğazıma götürmüş gibiydi. Fazla kaslı olması da ayrıca korkutmuştu tabi. Elini ağzımdan kaldıramadım.
 Ardından yatıp uyudu yanımda. Bense o anki korku, yeni yatak vs. uyumayamıştım. Tabi birde yanımda Tanrı'nın mucizesi bir sütun varken nasıl uyuyabilirdim!
Gece boyunca sürekli elini belime, yüzüme, göbeğime atmaktan kendini alamadı. Tamam açık olmak gerekirse bu benim çok hoşuma gidiyordu. O an hem mutlu hemde mutsuzdum. Mutluydum çünkü o sexy çocuk şuan yanımda ve eli göbeğimde! Mutsuzdum çünkü günah işliyordum.!  (3 ay boyunca kendimi üstüne atmamak için zor tuttum kendimi, belki o da eşcinseldi fakat her defasında kardeş diye konuştum! Yoksa kendimi tutamayıp üstüne atlayabilirdim. 3 ay boyunca her zaman yanımda oldu. Bel altı şakaları çok oldu fakat, beni üzmeden, kırmadan yaptı. Kimsenin bana ellemesine, şaka yapmasına dahi izin vermiyordu. İlgisinden miydi, yoksa çok kırılgan ve duygusal olduğum için korumak amacında mıydı bilemedim hiç..)
Her neyse 3 ay boyunca hafızlık eğitimine devam ederken, bir yandan da Kur'an-ı kerimin Türkçe meâlini okuyarak günleri geçirmeye çalışıyordum. Fırsat bu fırsat! Eşcinsellikle alakalı herşeyi irdeleyebileceğim bir ortam!
İşte o gün din-eşcinsellik çelişkisini açıklamak için okudum durdum. (Tabi bu zamanlarda hami hiç peşimi bırakmadı. Hep ne okuduğumu görmek istedi)
3 ay'ın sonuna geldik ve ben hiçbir şey bulamadım. Ama aklımda yüzlerce soru vardı..

1) Allah beni böyle yarattı ben bunu istemedim. Bu günah mı?
2) Allah eşcinselliği kaderime yazdıysa, bunu yaşayacağım. Sonunda cehenneme giden neden benim?
3) Eşcinsellik sınavsa diğerleri neden sınava girmedi?
4) Ben ayrıyeten bir sınavdan ötürü cennette torpilli mi olacağım?
5) Allah neden beni seçti? Ne yapmalıyım? Duası var mıdır bu menem şeyin..

gibi yüzlerce sorularla boğuştum.. En sonda ülkeme geri döndüm.

Bir gün babannem'in hastaneye kaldırıldığını öğrendim. Canımdan çok sevdiğim babannem için hergün dua etmeye, hatim indirmeye başladım. Tam 24 gün! Ve doğum günümde sabahın 04:21'inde öldüğü haberi geldi.
O an aklımı kaybettim. Cenazede herkes inançlı ve kimse tek bir damla dahi dökmedi. Herkes önüme gelip 'Ağlama! İman'ın gidiyor her damlada! Ahirete inan!'' diye ağzından salyalar akarak bağırıyordu.
O gün tabutun başında o kadar dua etmeme rağmen neden dualarım kabul olmadı diye bir sorgulama evresi de başlamış oldu.. Tarihin 15 aralık 2012'sinde..

13 yaşımdan 17 yaşıma kadar annem dahil kimseyle konuşamadım. Bu yüzden arada pek bir hikayem, anım olmadı maalesef..

Bir sonraki yazım, ilk ilişki, ilk heyecan...



5 yorum:

  1. Öncelikle blog dünyasına hoş geldin, yazın tarzın ve yazının akışı, okunurluğu güzel. Bir ara yurda 8 yaşında gittin sandım arada o anki yaşını belirtmesen "hadi 6 yaşında kendinin farkındaydı ama 8 yaşında da bu duygu ve düşünceleri hissetmesi garip" diyecektim ki o yaşta değilmişsin zaten.

    Neyse okuyup görecez bakalım ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkur ederim. Bizde hafizliga 5 yasinda baslanir 8 gibi bitirilirdi. (Kendi gencliginden bahsediyor. Zaten okula gitmek yoktu bu sebepten..) ancak biz okula gittigimiz icin 13 yasinda buna karar verdi sebebi ise Turkiyede yasamamamiz ve belirledigi yasta Turkiyeye hafizliga gondermede kucuk olmamdi.
      Takip icin tesekkur ederim.
      Bir sonraki yazim da ilk iliskim var dedim ama, gecmisi biraktim. Yazima yilbasi gecesinde basladigim iliskiden basladim.
      Yorumunuz icin tesekkur ederim 😊

      Sil
  2. Merhaba kırmızı başlıklı çocuk isim tercihin harikaaaa süperrrr
    Unutmadan başın saolsun.
    Hamiye bak sen :) Senden hoşlanmış.
    Senden bir adım bekliyorrr.
    Ayrınca annen seni neden hafızlık eğitimine gönderdiği anladım.
    Aynenennn çocuk imanlıı olsunnnn ki...
    Annem birz farkında gibi olabilir mi?


    YanıtlaSil
  3. Benim de kuran kursu anılarım depreşti niyeyse bugün anıların depreşme günü buna çok benzer bir olay yaşadım sonu kötü oldu biraz sanki. Bende 14 yaşındaydım çocuk biraz alfa biriydi. Beraber takıldık uç ay. Sonra ayni okulda olunca arkadaşlarına anlatmış kendisi sütten çıkma ak kaşık gibi. Zaten yanlış bir şey de yapmamıştık. Ama çocuktan hoşlanıyordum. Ağır abi tarzında sert bir çocuktu.

    YanıtlaSil